31 Mayıs 2009

Kavak Yelleri'nde 2,5. Sezonun Sonu



Dün itibariyle 2,5 sezonu devirip 2. kez tatile girdi Kavak Yelleri. İki yıl önceki yazım bu dizinin bölümlerini düşünerek geçmişti, geçen yılki muhteşem finalin ardından heyecan vardı içimde. Bu yıl geçen yıldan çok daha kalite bir finaldi belki ama herşeyi biliyoruz ne de olsa artık. Efe ölecek, diğerleri kurtulacak. Mine 9 canlı zaten, yazık kıza her yeni sezonu hastahanede açmak zorunda mı bu kız?

Hoş bir bölümdü sırt ağrılarıyla rahatça izleyemesem de. Herşey güzeldi, son da mükemmeldi ama bir an vardı ki kan beynime sıçradı denebilir. Efe'ye akıllandı derken senaristler adamı hödük haline getirip büyük bir mantık hatasına imza atmışlar. Şöyle ki:

Polis çevirmesinde duruyolar. Efe telefonda Uğur'la konuşuyor. Uğur söyledikten sonra bekleme anları başlıyor. Belki kısa bir an karelemeyle uzatmışlar ama yine de Efe'nin amacı diğerlerini kurtarmaksa niye direk arabadan indirmiyor beyfendi. Söylediği laf şu sonradan: "Arayı açayım sizi indireceğim. Kendisini takip eden polisin arabasıyla altındaki antikayı karşılaştırın bakalım öyle bir ihtimal var mı? Polis yanına gelmeden önce herkesi indir işte, sonra ne halin varsa gör.



Yapılan mantık hatası da şu. O arabadan birinin sağ çıkması mucize olabilir. Araba suya düşüyor, kayalıklara çarpması gerekiyor sonra da. Sadece Efe'nin değil, en azından yie önde oturan Aslı'nın da ölmesi gerekiyor bence.



Bölümü bütün sezonun kurtarıcısı haline getiren şeyse sondaki Teoman şarkısı ve Metin Kaygısız'ın Efe'nin ardından çığrınışlarıydı. O noktada gözümden br damla yaş geldi gerçekten. Yanımda witch de vardı. Ama o pek hazzetmez Kavak Yelleri'nden (aslında ben de). Söylendi durdu sonunda bile. Kendileri LOTR serisi dışında pek duygularını dışa vuran bir insan değildir zaten. Ama mahvedemedi o son sahnedeki duyguyu.

Gelecek sezon seyredeceğim yine. Neden Halil var çünkü. Ve Atakan geri döndü ki ikisinin birlikte oynadığı sahnelerde gülmekten çenem ağrıyor bazen. :)

Gelecek sezon seyredilir, neden seyredilir yine bizim yaşlılar oynuyor onlar için seyredilir. Aşk hikayeleri kabak tadı verse de bazı oyuncular o kabağı kabak tatlısı haline getiriyor çünkü.


Dizifilm.com'daki birinin imzasıydı. Fazlasıyla hoş buldum. Ayrıca tüm resimler de oradan. Sonsuz teşekkürler...

Yaz Dizileri Sezonu Açılıyor

Büyük Resim İçin Tıklayınız Her yıl haziran ayı yaklaştıkça dizi seven dostlarımızı, yazın heyecanı yanında dizlerinin bitmesi ya da sezon tatiline girmesi dolayısıyla garip bir ruh hali sarmalıyor.



Bütün bir yıl boyunca heyecanla izlediğimiz diziler ya finallerini yapıyorlar ya da en heyecanlı yerinde diziyi bitirip uzun yaz tatili boyunca sevenlerini merakta bırakıyorlar. Bunun yanında hani turizm reklâmlarından bile fazla yeni dizi fragmanı görmeye başlıyoruz. Her reklâm arasında tanık olduğumuz bu fragmanları çoğu kez dizi başladığından birkaç hafta sonra da görmemeye başlıyoruz zaten.

Bu dizilerin ortak özelliklerinden biri 18 yaş altına hitap etmeleri aslında özellikle de eski Türk filmlerini dizleştirip bir de bunun yanında yakışıklı bir popçuyu koydular mı oluyor size renkli görüntülerle dolu bir yaz dizisi! Oluyor da bazen gerçekten akıl sağlığına da zarar oluyor bu dizler. Sırf başrol oyuncusunun popülaritesine güvenilerek yola çıkıldığından tatile gidemeyip de televizyonu karşısına geçen birçok izleyici sinir sistemi ile ilgili sorunlar yaşamaya başlıyor günden güne.

Bir bölümü bir bölümü tutmayan senaryolar, kısıtlı görüntü alanlarının yaratmış olduğu sıkıcılık bir de bunun üstüne usta oyuncuların üzerinde başrol oynayan şarkıcı ve mankenlerin oyunculuktaki yetersizleri eklendi mi gerçekten de televizyonu açmaya korkar hala geliyorsunuz. Tabi ki tek tük de olsa iyi dizler de başlıyor yazın. Bunlar zaten yeni yayın döneminde de izlenerek kalite konusundaki farklarını ortaya koyuyorlar hemen. Diğerleri ise genelde 3- 5 bölüm sonra kaldırılıyor. Bu arada olan akşam TV karışında izleyecek bir şey bulamayan bizlere oluyor tabi ki!

Yapımcı şirketlerin yaz dizileri konusunda biraz daha hassas olmaları ve yazın küçükler dışında da TV izleyenlerin olduğunu unutmamaları gerekiyor aslında! Artık tv izleyicisi kaliteli dizleri çok rahat seçmeye başladı. Önüne ne koyarsanız izlemiyor artık insanlar!

Türkiye’nin ekonomik şartları da ele alındığında TV izleyenlerin büyük bir çoğunluğu tatile gidemezken, hatta tek eğlencesi televizyonken biraz daha kaliteli şeyler izlemeyi de hak etmiyor mu sizce?

DiziFilm-Arzuhan GÜN

Ş-A-M-P-İ-Y-O-N Ulan İşte


Dün gece neler yaşamadım ki. Arkadaşlarımın ekmesiyle maçı kahve yerie internet-radyo birlikteliğiyle takip ettim. Son 10 dk evden çıkıp Denizli Atatürk Stadyumu'nun yolunu tuttum. Tabii bütün Beşiktalılar içerde ve Denizlispor fomalılare dışarıda plan yapıyorlar, "Nasıl olay çıkaralım" diye. Burada o formalılarla ilgili bir parantez açalım.

Hani her maçtan önce stadın önünde 2-3 tane tezgah açılır da bilimum takım ürünleri satılır ya bu formalıların formasını maçtan yarım saat önce oradan aldığını biliyoruz. Şehrin Fenerli'si Galatasaraylı'sı ya da her tür anti Beşiktaş'ı birşeyleri karldıramayarak oradalar. Şampiyonluğu zehir etmek, birkaç Beşiktaş taraftarının kafasını gözünü yarmak için orada o orospu çocukları. Ki başardılar da. Parantezi kapattım.

Maçtan sonra bizim taraftarın çıkabileceği girişler arasında turladım durdum. Bol bol fotoğraf çektim ama görüntü kalitesi berbat, telefon kullandığım için. Beşiktaş formalı her yaştan insan önümden geçedursun bizim Denizlispor formalılar kendi aralarında kavga etmeye başlayıp Çaybaşı yönünde koşmaya başladılar. Ben de bir rahatlama elbette. Kkafa göz dalsınlar birbirlerine bizim Çınar meydanınki kutlamamızın içine etmesinler.

Çınar meydanına indim kısa sürede. Tabii başka Beşiktalılarla birlikte. 3-5 bayrakçı vardı orada hani adi bayrakları kutlama için kazık atarak bize kaktıranlar... Yine de o kazığı yemenin bile zevkinin ayrı olduğunu bilmemden ötürü tereddütsüz aldım bir tane bayrak ve hemen karşıdaki topluluğa karıştım. Kimse birbirini tanımıyordu ama herkes omuz omuzaydı, herkes aynı dili konuşuyordu. 2-3 marş okunmuştu ki henüz bizim Denizli formalı gerizekalı topluluk geldi meydana. Denizli marşı söylemeye başladılar. Tamam buna brşey diyemeyiz de biz tekrar hareketlenmeye başlayınca bu kez küfür etmeye başladılar. Denizlispor'a giren çıkan birşeyin olmadığını düşünürsek bu adamların Denizlispor'un destekçisi olmadığını anlayabiliriz.

Neyse biz hafiften çözülmeye başladık küfürlerden sonra tam da o sırada rastgele atılan bir taş kaburgama denk geldi. Sırtım halen ağrıyo yemin ediyorum. Allah topunun belasını versin.

Atılan taştan sonra karşı gruptan olabildiğince uzaklaşan ben birşeyler olmasını bizi rahat bırakmalarını bekliyordum ama olmadı. Şampiyonluk kutlaması bana zehir oldu. Sadece yolda gördüğüm Beşiktaşlılar'ın fotoğraflarını çektim biraz. Öylece eve geldim. Banyo, Kabak Yelleri falan yaptım, zehir bir akşamın sonunda zorla uykuya daldım.

Birkaç kare:


Baba oğul şampiyonluk kutlaması

Baba ve iki oğlu. Çocukların sırtlarında birer Bobo forması babamın sırtındaysa eski tipte bir forma günün en eğlenceli grubu olabilir...

Ben fotoğraflarını çekmek isteyenene kadar gayet sohbet bir bayan bir erkek. Aralarındaki ilişkiyi bilmiyorum.

Çınar meydanında Bobo formalı yüz kişiden biri.

OOOOOOOOOOOO... Şampiyon!


Not: Dün gece fotoğrafımı çekmek isteyen ardından da makinesini bana uzatıp kendi fotoğrafını çekmemi isteyen bir Beşiktaşlı ardı. Umarım kendisi Beşiktaşlı blogculardan biridir. Ben de kendi taraftar resmimi bulabilirim... :)

30 Mayıs 2009

Biraz Nostalji Yapalım




Neredeyse bir yıl olacak bu siteyi gördüğümden beri. Ama formattan sonra ilk defa indirdim sabah sizle de paylaşayım dedim. :) www.mirf.net/bunker/

Tam bizim dizideki alet gibi. Son 4 dakikaya girince ötüyor, son dakika sesler iyice yükseliyor, son on saniye ev inliyor... :)

Aslında eskidi bu işler diyebilirsiniz de o zamanları unutmamak lazım. 2. sezonun özellikle son birkaç bölümünde bazı cevaplar gizli. Bunu oynarsanız sürekli arada 2. sezona bakmayı da unutmazsnız. Kolay gelsin. İyi patlamalar... :)

29 Mayıs 2009

Bekle Beni


Ne Kuşadası gördüm hayatımda ne de Çeşme, Ölüdeniz vs. Yaz tatili dedin mi nadiren Gümüldür dışında bir yere gittim. Bu yazda yine öyle yapacağım. Teyzemlerin yazlığına çekilip kafayı dinleyeceğim.

Yıllardır sessizliği, sakinliğiyle beni kendine çekiyor Gümüldür. Akşamları dışarsı kalabalık oluyor ama o kalabalığın içinde bile bir sakinlik var. Heleki akşamları gidip kumsala oturmak ya da sahilin yanındaki yoldan yürümek müthiş birşey. Denizin kıyıya bu kadar güzel vurduğu başka bir yer var mı? Sanmıyorum... :)

28 Mayıs 2009

Sınav Stresine Ara


Bu haftanın sınavları bitti bu gün itibariyle. Aslında yarın bir tane vardı ama Pazartesi'ye -yani gelecek haftanın tek boş gününe- ertelenince bu akşam daha rahat uyuyacağım. Ama yarın akşamdan itibaren yine kendimi kasmaya başlayacağım. Edebiyat, Matematik, Coğrafya x2 ve İngilizce yazılılarım var. Hepsi haftada 4 ders. Kafa allak bullak olacak. Oyunu sahneleyeceğimiz gün de 6-7 Haziran haftasonuna alınmış. Kısacası berbat bir haftadan önce rahat bir akşam için tek şansım bu. Güzel bir film, bir litre kola ve biraz da abur cubur. Kaydırmama çabası olmadan bir akşam geçirmek. Güzel, güzel... :D

Şaka Gibi


Şairler Parkı'na bir uğrayayım şampiyonluk haftasında demiştim haberi görünce şok oldum. Yukarıda resmi sitemizden Print Screen'le çektiğim bir haber. Maaşlarını alamamayı duymuştuk çok kez futbol dışı branşlarda ama bu direk küfür gibi hentbolcularımızın emeklerine. Diyecek tek bir şey kaldı bu yönetime: Allah belanızı versin.

27 Mayıs 2009

Hayatımın Kırosu


Türk televizyonlarının gelmiş geçmiş en kıro karakteri Bir Bulut Olsam dizisinden Mustafa Bulut.
bu televizyonlar çok kıro gördü ama onun gibisini görmedi. ilk görüşte insanın aklına kazınan görüntüsü ve tavrıyla mükemmele yakın. şaşkınlık içinde izledim kendisi :S

Hayatımın Handikapı

boyum uzun..evet yanlış okumadınız boyum uzun. bunun neresi handikap diye düşünebilirsiniz.

şöyle ki, kadınların genel boy ortalamasının 1.60 olduğu varsayılan bir dünyada 1.74 m boyunda bir kadın olmak zor. en kötüsü kısaların size fesat bakışlar atmasıdır ki bu konumuz dışı..

evrimini daha tamamlamış hayvanlar olarak atalarımızdan miras ortak bir sorunumuzdur bel ve sırt ağrıları. dört ayak üzerinde hareket eden atalarımızdan sonra biz iki ayak üstünde dik yürümeye çalışıyoruz yer çekimine inat. boy uzadıkça yerçekiminin vücut üzerindeki etkisi ve omurgaya düşen yük de artıyor.işte bu yüzden çabuk yoruluyor, bel ağrıları çekiyor ve fazla efor gerektiren işlerde başarılı olamıyoruz ( tabi burda uzun boylu ve aynı zamanda güçlü sporcu boydaşlarımın istisna olduğunu belirtmem gerekiyor ).

uzun boylu kızların mankenlik, modellik, hosteslik gibi işlere neden daha çok yöneldiğinin de kavrayışına varmış bulunmaktayım uzunnn ağrılı bir süreç sonunda...:D

26 Mayıs 2009

Ufak Bir Mola Verelim


Bu günlerde kafamı koyabildiğim her yerde uyuyakalabilmek şeklinde etkisini gösteren bir hastalık var üstümde. Grip oluyorum annemin dediklerine göre. Tabii her akşam 11-12'ye kadar ayakta dur, ders çalış, sınav stresi üstüne binsin bir de konferans finalleri diye diye her sabah 4'de ayakta ol. Zor geldi bir yerden sonra. Bu yüzden bilgisayarı bir müddet kapalı tutup kendime iyi bakmaya çalışacağım. İki sınav haftası üstüne bir de oyun haftası geleceğinden hasta olmak çok kötü olacak. O yüzden biraz uykuya dalma zamanı. Herkese iyi uykular...

Tugay


Avrupa'da en flaş ismimiz olmadın belki de hiçbir zaman. Ama istikrarlı biçimde bunca yıldır iyi olan tek oyuncumuzdun. Seni özleyeceğiz. Güle güle Tugay...

Tugay hakkında sevdiğim irkaç veda yazısı:

Blog Dello Sport
ERBO's

25 Mayıs 2009

Liverpool'u Neden Severiz?


Oyuncularını, renklerini, başarılarını geçtim, bu taraftar için de sevemezsek Liverpool'u başka ne için severiz ki?

24 Mayıs 2009

TRT'yle Eğlenceli Cumalar


Cuma günleri Asi ve Adanalı gibi iki saçmalığın saat 11'e kadar sürdüğünden Cuma akşamları TV başına geçmeye tenezzül etmiyordum. Ödev yapmak için bir bahaneydi belki de. Ama geçtiğimiz Cuma TRT'de fark ettiğim 2 komedi dizisiyle bu bahanem kalmadı. Ah Kalbim ve Zoraki Başkan sıkıcı Cuma akşamlarına kaliteleriyle renk katıyor.

Ah Kalbim Emre Kınaylı, Tamer Karadağlı kadrosuyla çok eğlenceli. Karısını kaybetmiş olan özel bir muaynanede çalışan bir doktorun babası, kardeşi ve 3 çocuğuyla yaşadığı hayatta meydana gelen sorunlar esprili bir dille anlatılıyor. Ayrıca doktorumuzun muaynane ortağı tarafından devamlı taciz edilmesi de başka bir komedi unsuru. Yemeklerden sonra tatlı niyetine iyi gider gerçekten.

Zoraki Başkan mı? Anlatılmaz izlenir.

23 Mayıs 2009

Temizlik Zamanı


Evde aylık temizlik vardı bu gün. Her ayın bir günü -aslında her gün etraflıca temizlenen evimize- temizlikçi kadın gelir sabah dokuzda başlar kahvaltısı, öğle yemeğiyle saat akşamüstü beş sularında bitirir işini. Ve annem evin temiz olduğundan emin olur.

O temizlik zamanları çekilir dert değildir. Kendimi sabahtan arkadaşıma yada internet kafeye atarım bu günlerde. Cumartesi olduğu için de öğleyin dersanem oluyor ve ben temizlik bitene kadar eve uğramıyorum. Evde olursam ne oluyor? Bunu bu gün hatırlama şansı(!) edindim.

Kulaklığı takıp otursam bile bir gariplik oluyor. normalde Cumartesi sabahları monitörü koltğa çevirip yayılarak Lost izlemeyle geçer ama bunu yapamıyorum. Hem de kadın arka odaları temizliyor ve aramızda fersah fersah uzaklık var. :) Rahat olamıyorum bir türlü bir tedirginlik oluyor üstümde. Salondan çıkığımdaysa ayrı bir durum. Ev şantiye halinde. Her yerde leğenler falan. Yukarıda gözüken temizlik seti bizim evde yok elbet. Her şey bir yerde, klasik temizlik durumu.

Günün sonu nasıl geldi? Öğleyin dersaneye gittim. Son haftalarda yaptığım gibi kaçmadım bile eve geç gidebilmek için. Bir geldim her yer bambaşka. Parıl parıl. Bir günlük göz bozulması, sonra o kalkıyor... :D

Eurovision Efsanem



Kalomeria-Secret Combinassion. Dinleyince bu yılki Yunanistan'ın neden hayal kırıklığı yarattığını anlayabiliyorum...

İzlanda-Is İt True




Bu şarkının 2. sırayı hak etmediğini söyleyemezsiniz. Mükemmeldi, mükemmel...

Hande Soral


Küçük Kadınlar'da sürekli duygusal konuşma yapan sert kız tkarakteriyle baygınlık geçirtse de güzelliği ve oyunculuğuyla görmezden gelinemeyecek bir isim Hande Soral.

İlk olarak bu dizide gördüm kendisini. Sonra Komedi Dükkanı'nın tekrar bölümlerinden birinde görmüştüm. "Kız alt tarafı bir dizide oynadı hemen buraya mı çıkarmışlar" dedim kendi kendime ama bu programın diziden önce olduğunu yeni öğrendim. Burada seyircilerin arasından çıkmış kendisi. 5 dakiaklık rolü iyi oynaması nedeniyle 45 dakika sürmüş, oradan da diziye...

Vay be! Bir de böyle yerlerde çıkmaktan korkarız millet olarak. :)

İzlediğim En iyi Türk Dizileri #3


Dadı: Özellikle ilk sezonu mükemmeldi. Sadece evin çalışanı olmakla yetinmeyen bir dadı olan Melek'in hayatını anlatıyordu. Sonra patronuyla evleniyordu, çocuklarla acayip kaynaşıyordu falan. "Melek onun adı..." şeklinde başlayan müziği akılda kalıcı olmasından dolayı hala aklımda. :) Bitirmeleri gereken yerde bitirmediler diziyi Gülben patronuyla evlendikten sonra bozuldu gitti. Ama hem güldürüsü hem de Sinem Kobal'la tanıştığımız dizi olması bakımından yeri ayrı.









Lise Defteri: Ece Erken başrol oynamasaydı kesinlikle ilk ikiye alabilirdim. Diğer genç oyuncuların yanında çok zeik kalıyordu performansı. Nil karakteri de aptaldı zaten ama biraz daha iyi verilebilirdi.

Lise Defteri izlediğim ilk gençlik dizisi. Kesinlikle bağımlılık yapıyordu, özellikle ilk bölümlerde. Kimin kim olduğunu anlattıkları birkaç bölüm mükemmeldi. Sonradan işin içine saçmasapan maceralar girdi. Hatta bir ara Sinem Kobal da girdi diziye sonra öldü karakteri.

Dizideki yan karakterlerin hepsi şu anda çok saygı gören genç oyuncular. Mehmet karakterini canlandıran Sarp levendoğlu başta olmak üzere. Ama Ece Erken'e laf ettiğim gibi ön plandaki diğer 2 karakter (Kaptan ve Ediz) de olmamıştı. Çok abartılı oyunculuklar bu karakterleri de batırmıştı.

Halen sabahları Kanal D'de izlerim. Arada Diziport'tan bölümlerini de seyrederim elbette...


Hayat Bağları: Sırf oyunculuk anlamında bakarsak en iyisi olabilir. Melek Baykal, Güven Kıraç, kenan Pars, Münibe Millet, Süleyman Süleymanoğlu gibi çok iyi oyuncular vardı. Özellikle melek Baykal'ın bu diziden sonra hep saçmasapan dizielrde oynaması dizinin değerini bir kat daha artırıyor. Arzu Yanardağ yerrine daha iyi biri bulunabilirdi tabii. Ben Münibe Millet'e hayrandım yani Güven Kıraç'ın küçük kızına.
Bu dizinin ilk sezon finalinin son 5 dakikasına yetişebilmiştim, hatırlıyorum. Hastalıktan geberdiğim bir gün yapılan heyecanlı sezon finali beni kendime getirmişti. :) Ayrıca bir çok ünlü genç oyuncuyu bu dizide tanımıştık.

Çocuğun Var Derdin Var: Cem Davran ve Şevval Sam'ın oyunculuklarında pek hazzetmesem de çok komedi bir diziydi. Tabii haftaiçi her gün olması ve haftalık dizi uzunluğunda olması eldeki malzemeyi bitirdi kısa sürede. 40 dakikalık bir dizi olarak yapılsaydı, daha uzun ve kaliteli olurdu.

Fotoğrafın bulanıklığı için kusura bakmayın Google Göreseller'e dizinin adını yazınca daha çok Yasemin Ergene'nin seksi pozları çıkıyor. Onlar da fena değil gerçi ama [:)] başlığa uygun olmazdı.


Sihirli Annem: Saçma geldiğini biliyorum. Bana da çok saçma geliyor. Sihir denen şeyle dalga geçmiş, bir bölümde söylenenlerin öteki bölüme değiştiği gereksiz bir diziydi belki de. Ama bu sabah bile televizyonda tekrarını gördüğümde bitene kadar kalkmadığım bir dizi olunca bu listeye onu da eklememek olmazdı. Üstelik herkes tarafından 5-10 yaş arasına hitap ettiği fikri kabul görse de devam ettiği süreçte Kanal D'nin Yılbaşı akşamlarının vageçilmeziydi bu dizi. Bu da başından kalkamayanların sadece 5-10 yaş arası olmadığını gösteriyor.

İzlediğim En İyi Türk Dizileri listesi bu başlıkta sona eriyor. Dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var. Hatırla Sevgili ve İkinci Bahar dışında hiçbir diziye sıra numarısı vermedim. İlk ikiden sonrakileri bir sıraya koymak o kadar zor olurdu ki. Zoru severim ama aynı zamanda gereksiz olduğunu da fark edince yazmadım doğal olarak. Sadece o an yazmak istediğim dizileri yazdım belli bir sıraya koyarak değil.

Nato'da Facebook Krizi

NATO’da bugünlerde en çok konuşulan konu ne Gürcistan sorunu, ne Rusya ile ilişkiler, ne de Afganistan.

Koridorlarda gündemdeki en önemli konu, yeni Genel Sekreter Rasmussen ve onun yarattığı “facebook krizi”.

Rasmussen, Danimarka Başbakanlığı döneminde kendi facebook sayfasını korudu, arkadaşlar edindi, oradan arkadaşlarıyla haberleşti. Ayrıca, seçmenleriyle haberleştiği bir de kişisel blog sayfası oluşturdu.

Ve NATO Genel Sekreteri olduktan sonra da, hem Facebook sayfasını, hem de kişisel blogunu devam ettirmek istedi.

Bunun için NATO’ya talimat verdi.

Danimarka hükümeti, Başbakan’ın facebook sayfasının “güvenlik sorunu yaratmadığını” düşünmüş olabilir. Ancak NATO’da işler öyle yürümüyor. Bir güvenlik örgütü olan NATO, personelinin, özellikle de Genel Sekreteri’nin bilgilerinin güvenliğini “en üst seviyede” korumaya alışkın bir örgüt.

Ancak bir yandan da yeni Genel Sekreter ısrarlı; “Facebook sayfamdan vazgeçmem” diyor.

İşte NATO koridorlarında konuşulan konu şimdi bu;

NATO’nun bilgisayar uzmanları çalışmaya başladılar bile; NATO Genel Sekreteri’nin kişisel facebook sayfasının ve buna bağlı olarak Rasmussen’in kişisel güvenliğini sağlamak için alınacak önlemleri belirliyorlar.

Piliç?


Çok karizmatik ve yakışıklı bir adam yanında bir deve kuşuyla bara girmiş,
herkes şaşkın falan öyle adama bakıyorlar, adam bara yanaşmış:
-Barmen bana bir viski, ona da büyük bir bardak su...
Barmen talepleri yerine getirmiş, bir tek, iki tek, saatler ilerlemiş, adam:
- Hesap lütfen, demiş.
Barmen hesap pusulasını uzatmış, adam elini cebine atmış,
Parayı çıkartmış, tam hesapla aynı...

Ertesi gece adamımız geri gelmiş,yanında tabii devekuşu da var,
-Barmen bana bir viski, ona da büyük bir bardak su...
Barmen istediklerini vermiş, bir tek iki tek, saat geç olmuş, adam hesabı istemiş, barmen hesabı göstermiş, adamımız elini cebine atmış, çıkartmış, tam hesap miktarı... Barmen şaşkın ama nafile...

Birkaç gece sonra adamımız deve kuşuyla beraber geri gelmiş, barmenin içi içini yiyor... adam:
-Bana bir viski, ona da su ver..
Barmen emre amade, yerine getirmiş, gece ilerlemiş, adamımız hesabı istemiş, barmen bol küsuratlı saçma sapan bir miktarı hesap olarak adama vermiş, adam
elini cebine atmış, çıkartmış, yine tam hesap, barmen oynatmak üzere, dayanamamış:
-beyefendi bir süredir barımıza gelip gidiyorsunuz, kusura bakmayın ama bir şey sormak istiyorum, yoksa kafayı yiycem; her gece cebinizden çıkan para hesapla kuruşu kuruşuna,küsuratıyla aynı oluyor, bunu nasıl başarıyorsunuz?
Adamımız gülümsemiş:
- Bir gün karşıma bir cin çıktı, üç dileğimi sordu;ilk olarak karizmatik ve yakışıklı bir tipim olmasını istedim, 2. dileğimde ne almak istersem istiyeyim elimi cebime attığımda
parası aynen cebimden çıksın istedim. Barmen:
- Peki kızmayın ama bu kuş ne iş?
Adamımız: - Onu hiç sorma, son dileğim; beni hiç bırakmıyacak uzun bacaklı bir piliçti, yanlış anladı şerefsiz!!!

22 Mayıs 2009

Perde Takma


Yok böyle bir işkence çeşidi. Masanın üstüne çok, hayır hayır pencere pervazına, kalorifer peteğinden de destek al. Haah. Şimdi ger kolunu ger.

Bir sprey yapılacak aslında. Perdeyi hiç indirmeden temizleyecek. Gidip alnından öpeceğim o olacak!

21 Mayıs 2009

Dağhan Külegeç Daha Fazla Kabak Tadı Vermeyecek




Kanal D'nin sevilen dizisi Kavak Yelleri'nde ayrılık rüzgarları esiyor.Televizyon Gazetesi'nin haberine göre, Dağhan Külegeç dizinin gelecek sezondaki bölümlerinde yer almayacak. Şimdilik tek bilinen bunun yapımcı firmanın değil, genç oyuncu Külegeç'in kendi kararı olduğu. Şimdi dizinin tutkunları Külegeç'in ya da dizideki adıyla Efe'nin Kavak Yelleri'nden nasıl ayrılacağını görmek için ise sezon finalini beklemek zorunda.

Haberini okudum MSN Haberler'i gezerken. Final zamanınız geldi geçiyor beyler...

Yıldırım Bi Git


VIP Üst B-E: 750 TL
VIP Üst A-F: 500 TL
VIP Alt A-F: 425 TL
VIP Alt B-E: 450 TL
VIP Alt C-D: 500 TL
Numaralı Orta: 425 TL
Numaralı Kenar: 375 TL
Kapalı Üst: 300 TL
Kapalı Alt: 250 TL
Yeni ve Eski Açık: 90 TL

Böyle fiyat olmaz. Beşiktaş ticarethane değil, bunu yıllardır anlayamadın mı? Beşiktaş tarihinin en büyük pişmanlığı defol, DEFOL!

20 Mayıs 2009

Haneler


Hayal kırıklığıydı benim için. "Kişiler anlatırız hanelerde yaşarlar, olaylar anlatırız hanelerden taşarlar" kulağa eğlenceli geliyor ve akılda kalıyor ama dünki bölümden aklımda kalan birşey yok. Uyukladığım söylenebilir. Ucuz olmayan oyunculardan ucuz performanslar kötü olmuş açıkcası.

19 Mayıs 2009

Mayıs'ın 20'si Gelirken



Birileri göbek atsa da ne kadar bayram kutladığım meçhul. Türkan Saylan'ın vefatı ve kutlama programlarına dahil olmak zorunda kalmak bütün sevinci aldı götürdü içimden sanki.

19 Mayıs 2009'la ilgili tek bir şey diliyorum. Sadık Hoca'nın sesini duyduğum son günün bu olması. Kazım Kaynak Lisesi, Hasan Tekniada (Anadolu) Lisesi, Ticaret Meslek Lisesi, Erbakır Fen Lisesi, sevgili okulum Türk Eğitim Vakfı Anadolu Lisesi ve nicesinin öğrencileri son kez buradan duyun:
"Evladım straforu düz tut!"

Gidişi İzlemek Zordur Dönüşü Beklemek



Bilgisayarsız daha doğrusu internetsiz bir yaşam düşünemez oldum. Bir gün bilgisayarın başına geçmesem, Firefox'un açılış sayfasını görmesem kendimi boşlukta hisseder oldum. Hayatımda 3 şeye tam anlamıyla bağımlı oldum. Birincisi basketbol, ikincisi çikolata, üçüncüsü internet.

Tatil günlerimde kahvaltı hazırlamayı çok severim. Değişik şeyler, hemen atıştırılıp evden çıkılmayacağı için önemseyeceğim birşeyler yaparım. Bunu yaparken belki de en çok eğlendiğim şey arkadan gelen müzik sesidir. Ruh halime göre yavaştan metale kadar gider bu tür. Bu sabah telefondan dinleyince o müziği o kadar rahatsız edici geldiki. Önemli olan sesin bilgisayardan çıkmasıymış onu anladım. Neyse ki ertesi gün bilgisayarımı alabildim. Onu yağmur altında bilgisayarcıya kadar götürmesi zordu, dönüşünü beklemek de o kadar zor oldu. Bu satırları yazabilmek o kadar büyük bir zevkki. Sevgilim gibi birşey bilgisayar... :) Kıskanmasınlar...

18 Mayıs 2009

Milli Eğitime Her Gün Bayram


Son çalışmayı yaptık 19 Mayıs öncesinde. İlk kez şehir stadyumuna gittik. Biz tribünlere oturduk belki ama yine de 1000'den fazla öğrenci saatlerce güneşin altında dikeldiler. Yine bayılanlar oldu. Tam bitti derken son tablo tekrar düzenlendi falan, yarım saat daha uğraş. Fenalaşanlar da tabii.

19 Mayıs'ı Atatürk bize armağan etmişti sayın Milli Eğitim. Hani sizin her yıl her şehirden biner tanesini telef ettiğiniz gençlere. Gösterilerimizi ne biz izleyeceğiz ne de başka gençler. Veliler izleyecek, vali izleyecek, garnizon komutanıdır belediye başkanıdır, il milli eğitim müdürüdür falan, onlar izleyecek. Hani şu her sene gösteri yapılmasını zorunlu tutan Milli Eğitim il temsilcisi olan milli eğitim müdürü. Şahsi şovunu yapacak. Tıpkı haftalardır bize bağırmaktan başka birşey yapmayan beden eğitimi hocaları gibi.
Sahi bize bayram verilmemişti değil mi?
Ama milli eğitime her gün bayram.

17 Mayıs 2009

Penny'e Üzülmek


Komedi dizisinde olanlar için üzülmek biraz garip geliyor. Ama The Big Bang Theory'nin finalinde buu yaşadım. Hatta bir çok kişi de yaşadı benimle beraber. Penny'nin "Keşke gitmesen anlamına geliyor" sözleri Big Bang'in zirve noktasıydı belki de. Komedi yapıp, üzmek bunu adam gibi yapan çıkmıyor.

Sheldon'ın bir bölümde 3 kez şaka yutturduğunu düşünürsek Kuzey Kutbu'nda diğerlerine kolay gelsin. Leonard denen öküze ayrı bir kolay gelsin çünkü döndüğünde Penny minimun 3 farklı erkekle yatmış olacak. Ha eğer bu olmayacaksa da Penny'e kolay gelsin Leonard için 3 ay kimseyle takılmamak onun için çok zor olacak.

Slowvision


Garip bir geceydi. Önceki Eurovision gecelerine göre de gayet yavaştı. bir yandan mesajlarla şarkıların kritiğini yaparken bir yandan da witch'le birlikte ekran başında konuşurken bu yılki Eurovision'a Slowvision adını takmayı uygun gördük. İlk 15 şarkının büyük bir kısmı slowdu. Zaten yorumcu da bahsetti "Daha romantik şarkılardan oluşmuş bu yıl" diye. Kötü şarkılar da değillerdi bir çoğu iyiydi ama sorun hareketli olanlardaydı ilk 15 şarkı boyunca. Başta Yunanistan olmak üzere hepsi beni hayal kırıklığına urğrattılar. Belki Moldova ve geçen yıla göre kendini geliştirmiş Azerbeycan biraz daha iyiydi. 15. şarkıdan sonrası daha hareketli geçti. Ama sıkmıştı bir kere. Şarkıların bitmesinden sonra oylamaya falan kalmadan uykunun kollarına bıraktım kendimi. Ama yatana kadar epey notlar almıştım yarışmayla ilgili, dikkat çekenlerimi yazacak olursam (Yarışmadan önce şarkıları veya katılacakları hiç dinlemediğimi belirteyim):

Rusya'nın geçen yılki gibi bir başarıya ulaşamayacağı tahmin edilebilirdi. Onun epey uzağında kalacağı da. Ama Yunanistan'ın arka arkaya başarılı performanslarından sonra özellikle de geçen yılki Kalomeira coşkusundan sonra bu yıl felaket bir performans göstermeleri üzdü beni. Geceyi güzelleştirmeleri adına ümidim onlardı ama olmadı.

İzlanda'da kıyfaetler, tema falan çok iyi hazırlanmıştı. Şarkı da bir o kadar güzeldi. Bakıyorum önümdeki kağıtlara yanına sadece bir tik atmış geçmişim. Bir kusur bulamadığımı söylemem gerek.

Azerbeycan -3. pek de haketmemesine rağmen- iyi bir performansla başarılı oldu. Çaylak yıllarındaki saçma sapan şovdan sonra geliştiklerini kabul etmeliyiz.

Moldova'nın şarkısı ve şovu epey iyiydi. Hatta tam moladan sonraydı sanırım ben reklam müziği sanarken bir baktım ki şarkı söylüyorlarmış. (=]) Sahne şovları ve müzikte hiçbir sorun yoktu da sorun kıyafetlerdeydi. Çok afedersiniz ananem yaşında görünen kadına öyle etek giydirirseniz olmaz.






Malta yıllardır kazanmaya en çok kasan ülke. 3. kez aynı isimle katıldılar ben bir üçüncülük bir ikincilikten sonra bu kez birincilik de beklemiştim ama epey aşağılara düştüler bu sefer.


Estonya'da senfoni orkestrası vardı. Hoştular, müzik açısından özellikle de. Ama iş şarkı söylemeye gelince pek olmadı.

Ukrayna Ruslana'dan sonraki kötü şovserisine devam etti. Önümdeki kağıtta yazdığı m tek şey "Öğğ" olmuş.

İngilizler bu yıl cidden çok iyi hazırlanmışlardı. Hatta uyuklarken iyi bir uyandırdılar beni. 3. sıramdaydılar.








Şampiyon Norveç -rekor kıracak kadar iyi olmakla alakası olmasa da- hareketli şarkıların en iyisini yaptı. Bolca İskandinav esintisi taşıyan parçaları güzeldi, tabii sahne şovları da. Arkadaşıma attığım mesajların birinde "Norveç benim ikincim" diye bir şeyler geçiyordu. Bana inanmayan o arkadaşa iyi bir kapak hazırlığındayım. :)






Ve Hadise. Yarı finale göre daha iyi olduğu kesin denebilir. Ama yine de dördüncülüğü haketmemişti. Okuyunca gayet şaşırtıcı oldu benim için. Nefes nefeseydi hasta hasta hem şarkı hem hareketli bir dansla çıktığı için. Ve yine kırmızı kıyafet-kırmızı temaydı. Göz bozucu.

Son olarak da benim ilk 5'imi vereyim.

1-Norveç
2-İngiltere
3-İzlanda
4-Malta
5-Moldova

16 Mayıs 2009

Maydonoz


Metic Uca'ya tahammül edebilen bir insansanı kaçırmayın...

Haftasonuna Mutlu Başlayın


Ben yazmaya başlamadan önce yazmayı bırakmıştı Çağlar Yıldız. Yoksa blog listemde ilk ekleyeceğim blog olurdu. Yeniden yazmaya başlıyormuş. Haftasonua güzel bir haberle başlamak gibisi yok valla. Listeyi bir blog daha genişletelim. :)

Ben X




Kaç ay geçti üstünde. 3-4? Onu tam hatırlamıyorum ama kaderin bu filmi izlememi istediğini biliyorum. Önce kıramayacağım birinin benden bu filmi bulmamı istemesi. Torrent'de elimle koymuş gibi bulma ve Lost'un bir bölümü 6-7 saatte inerken Ben X'in 2 saat içinde bitmesi. Kaderin bu filmi izlemem için bir oyunuydu bu olay. Bu yüzden teşekkür etmiş olmalıyım binlerce kez kaderime. Muhteşem bir film, tek kelimeyle özetlemek gerekirse. Filmi izlerken senaryoyu siz yazıyorsunuz, filmin %60-70 gibi bir kısmını oluşturan boşlukları siz dolduruyorsunuz. Bunu yaptığınızın farkında bile olmadan. Her şey o kadar karmaış ki. Ama çözümü bulmak için fazla yorulmuyorsunuz. Halen izlemediyseniz, ne duruyorsunuz aramaya başlayın...